Konuşma terapisti kimdir?
Dil ve konuşma terapistleri, kendi konularında ayırıcı tanı koyabilen, sorunları ve çözümlerini belirleyen, terapiyi planlayan ve yürüten, bu görevlerini yerine getirirken ilgili uzman ve yardımcı uzmanlarla sıkı bir işbirliği içerisinde çalışan bireylerarası iletişim sorunlarının çeşitli alanlarında uzmanlaşmış bağımsız bir meslek grubunun elemanlarıdır.
Dil ve konuşma terapisti herhangi bir nedene bağlı olarak ortaya çıkan iletişim-dil-konuşma bozukluklarının ayırıcı tanısını koyan, diğer ilgili alanları (okuma-yazma v.b) da değerlendirerek terapi programları desenleyen ve uygulayan, terapinin etkililiği, yeterliliği, süresi konularında karar verme yetkisine sahip meslek elemanıdır.
Dil ve konuşma terapisi nedir?
Dil ve konuşma terapistliği bilimsel bir uzmanlık alanıdır. Ülkemizde ilk olarak 1999 yılında Anadolu Üniversitesi bünyesinde ve sadece yüksek lisans düzeyinde eğitime başlanmıştır. Yüksek lisans eğitimi bilimsel hazırlık ile birlikte 3 yıl sürer. Terapist adayları farklı alanlardan (kekemelik, artikülasyon bozuklukları, gecikmiş dil ve konuşma vb) en az 400 saat uygulama yaparak bölümden mezun olurlar. Ülkemizde bu alandaki ilk mezunlar 4 yıl lisans (psikoloji, psikolojik danışmanlık/rehberlik, dilbilim vb) sonrasında ise 2 yıllık yüksek lisans (dil ve konuşma terapistliği) sürecinden geçmişlerdir.
Dil ve konuşma terapistlerine olan ihtiyaç nedeniyle ülkemizde de 4 yıllık lisans programları açılmaya başlamıştır. Bu alanda lisans programı açan üniversiteler; Anadolu, Hacettepe, Ondokuz Mayıs, Üsküdar, Biruni, Tınaztepe, İzmir Bakırçay Üniversitesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Medipol Üniversite’leridir. Anadolu Üniversitesi 4 yıllık lisans mezunlarını vermiştir. Lisans programları açıldıktan sonra sadece bu alandan mezun olan öğrenciler yüksek lisansa başvurma hakkına sahip olmuşlardır. Herhangi bir eğitim sertifikasına sahip olmak şahıslara dil ve konuşma terapisi yapma yetkisi vermez. Açık sayısının çok olduğu bu alanda doğru kişilere ulaşmanız önemlidir. Uzman olmayan kişilerden terapi almak öğrenme için kritik olan sürenin kaybına, ailenin maddi kaynaklarını yanlış yerlerde harcamasına, çocuğun negatif öğrenme yaşantıları geçirmesine neden olabilir.
Dil ve konuşma terapistleri hangi alanlarda yetkindir?
Dil ve konuşma terapisti (DKT) ne yapar?
Dil ve konuşma terapisti, ortak noktası dil, konuşma ve iletişim olan alanlarda terapiye gelen kişinin yaşı ve beraberinde getirdiği tanıya göre bireysel terapi programı hazırlar ve uygular.
Terapi programı eğer çocuklar içinse; oyuncaklar, kitaplar, resimli kartlar, kimi zaman ise alternatif destekleyici iletişim sistemleri kullanırlar.
Terapi programına alınan kişi yetişkinse, yaşa ve tanı kriterlerine göre bireysel terapi programı hazırlanır.
Dil ve konuşma terapisti diğer uzmanlık alanlarından kişilerle takım çalışması yaptığında daha iyi sonuçlar ortaya çıkar. İş birliği yapacak olan en önemli grup terapiye gelen çocuk/kişinin ailesidir. Bunun dışında; çocuk nöroloğu, çocuk psikiyatrı, KBB hekimleri, özel eğitim uzmanları, sınıf öğretmeni, okulda bulunan psikolojik danışman, fizik tedavi uzmanları ile iletişim halinde olması terapi sürecine olumlu yansıyacaktır.
DKT’lerin çalışma alanları neresidir?
DKT’ler özel klinikler, hastaneler, rehabilitasyon merkezleri gibi sağlık birimlerinde çalışırlar.
Ne zaman dil ve konuşma terapisine gidilmeli?
İletişime dayalı engeller sizin/çocuğunuzun günlük hayatını zorlamaya başladığında dil ve konuşma terapisine gitme zamanınız gelmiş olabilir. Dil ve konuşmaya dair herhangi bir güçlük çektiğinizi düşünüyorsanız uzman DKT’den alacağınız değerlendirme oldukça büyük fayda sağlayacaktır.
Dile ve konuşma bozukluğu terapisti kimdir?
Kısaca “DKT’’ olarak adlandırılan, dil ve konuşma terapistleri iletişim konusunda birer uzmandırlar.
DKT’ ler, bebeklerden yetişkinlere kadar her yaştan insanla çalışırlar; birçok iletişim sorununu ve yutma problemini tedavi ederler. Bu problemler şunları içerir:
Konuşma Sesleri: Bunlar kelimeleri nasıl söylediğimiz ve nasıl bir araya getirdiğimizle alakalıdır. Bu başlıktaki problemler başka bir deyişle hastanın durumuna göre, artikülasyon veya fonolojik bozukluklar, konuşma apraksisi veya dizartri olabilir.
Dil: Okuduğumuzu veya duyduğumuzu ne kadar iyi anlıyoruz ve başkalarına düşüncelerimizi anlatmak için kelimeleri nasıl kullandığımızla alakalıdır. Yetişkinlerde bu soruna afazi denebilir.
Okuryazarlık: Okuma ve yazma becerilerinizin ne kadar iyi olduğuyla alakalıdır. Dil ve konuşma bozukluğu olan kişilerde okuma, heceleme ve yazma konusunda sorunlar olabilir.
Sosyal İletişim: Sıra alma, tanımadığınız insanlarla nasıl konuşulması gerektiğini ve konuştuğunuz kişiye fiziksel olarak ne kadar yakın olmanız gerektiğini bilmek gibi kurallara ne kadar uyduğunuzla alakalıdır. Buna pragmatik(edimbilim) denir.
Ses: Sesimizin nasıl duyulduğuyla alakalıdır. Kısık ses çıkarabilir, sesimizi kolayca kaybedebilir veya çok yüksek sesle ya da burnumuzdan (nazal) konuşabilir ya da ses çıkaramayabiliriz.
Akıcılık: Ayrıca kişinin kekemelik düzeyide denebilir, konuşmanın ne kadar akıcı olduğuyla alakalıdır. Kekeme olan biri “t-t-t-tablosu” örneğinde olduğu gibi sesleri tekrarlayabilir, “um” veya “uh” gibi doldurucu kelimeler kullanır veya konuşurken çok duraksar. Birçok çocuk küçük yaşta kekemelik dönemi yaşayacaktır ancak bu çocukların çoğu üstesinden gelecektir.
Bilişsel iletişim: Zihnimizin ne kadar iyi çalıştığıyla alakalıdır. Bu alanda oluşan problemler hafıza, dikkat, problem çözme, organizasyon ve diğer düşünme becerilerini etkileyebilir.
Yutma ve Beslenme: Katı ve sıvı yiyecekleri ne kadar iyi emdiğimiz, çiğnediğimiz ve yuttuğumuzla alakalıdır. Yutma bozukluğu, yetersiz beslenmeye bu da kilo kaybına ve diğer sağlık sorunlarına neden olabilir. Buna disfaji de denir.
Dil ve konuşma terapistlerini nerede bulabilirim?
– Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde
– Hastanelerde
– Dil ve konuşma terapisi konusunda hizmet veren terapi merkezlerinde
Dil ve konuşma bozukluğu nedir?
Dil ve konuşma bozuklukları, kişinin konuşulanları anlama ve kendini ifade etme becerilerinden birinde ya da her ikisinde görülen sorunları ifade eder. Dil ve konuşma günlük hayatta sık karıştırılan iki farklı kavramdır. Dil ve konuşmayla ilgili bozukluklar da birbirinden farklıdır. Bir kişinin diğer kişileri anlamakta ve düşüncelerini anlaşılır, yapıca düzgün kurulmuş cümlelerle paylaşmakta zorluk yaşaması dil bozukluğuna işaret etmektedir. Bir kişinin sesleri net anlaşılır şekilde telaffuz edememesi, artikülasyonda sorun yaşaması, ses düzeyinde sıkıntısı olması veya kekemelik gibi konuşmasını akıcı olmayan bir hale getiren faktörler bulunması, konuşma bozukluğu ihtimalini akla getirmektedir.
Dil ve konuşma bozuklukları genel olarak şu kategorilerde görülür:
Gecikmiş Dil ve Konuşma: Bireyin dil becerilerinin anlama ve ifade etme yönünden yaşından beklenen seviyede gelişim göstermemesi ile tanımlanır.
Artikülasyon ve Fonolojik Bozuklukları: Bireyin sesleri, heceleri ve sözcükleri normalden dikkat çekici derecede farklı ve anlaşılması zor şekilde konuşmasıyla görülür.
Akıcılık Sorunları (Kekemelik): Bireyin konuşmasının akıcılık, hız, ritim gibi kısımlarında sorun yaşanan durumdur.
Ses Bozuklukları: Sesin perde, şiddet ya da kalitesinden belli nedenlerden ötürü normalden olumsuz yönde farklılık gösterdiği durumlardır.
Afazi (Edinilmiş Dil Bozuklukları): Nörolojik kaynaklı, çoğu zaman beyindeki bir hasar sonucu meydana gelen dil ve konuşma bozukluklarıdır.
Yutma Bozuklukları: Genellikle nörolojik bir sebep sonucu ortaya çıkar ve yutma eyleminin değişik aşamalarında görülen güçlüklerle kendisini gösterir.
Motor Konuşma Bozuklukları: Nörolojik bir nedenden ötürü konuşma eyleminde rol alan kas gruplarında görülen güçsüzlük, hasar, koordinasyon bozukluğu sonucu konuşmanın olumsuz etkilenmesiyle oluşur.
Dil ve konuşma bozukluklarının yukarıda görüldüğü gibi çeşitli nedenleri olabilmektedir. Konuşmada rol alan yapılardaki bozukluklar, yarık damak, diş problemleri, nörolojik problemler, işitme kaybı gibi fiziksel sebeplerle beraber, serebral palsi, zihinsel yetersizlik, otizm spektrum bozuklukları, down sendromu gibi gelişimsel ve genetik bozukluklar da dil ve konuşma bozukluklarına yol açabilmektedir.
Konuşma Bozukluğu Nedenleri Nelerdir?
Konuşma bozukluklarının altında birçok sebep yatmaktadır. Doğuştan gelen bir bozukluk olabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabilir.
Genetik sendromlar: Otizm, down sendromu, apert sendromu, velokardiyofasiyal sendrom gibi birçok genetik rahatsızlık konuşma bozuklukları ile birliktelik gösterir. Çocuklarda konuşma bozukluğunun en sık sebebi genetik hastalıklardır.
İşitme kaybı: İşitme ile konuşma birbiri ile bağlantılıdır. Özellikle işitme kaybı ile doğan bebeklerde konuşma bozuklukları görülmesi çok sıktır. Sözcüklerin telaffuzunu duymayan çocuklar konuşamazlar. İşitme cihazı ile duymaları desteklense bile konuşmaları diğer çocuklara geri kalacaktır.
Nörolojik hastalıklar: Parkinson gibi dopamin azlığı sonucu ortaya çıkan ve alçak sesle, monoton, zor anlaşılır konuşma ile birliktelik gösteren hastalıklarda konuşma bozukluğu ortaya çıkabilir. Amyotrofik lateral skleroz (ALS) gibi kas güçsüzlüğü ile giden hastalıklarda da konuşma ile ilgili kasların da güçsüzleşmesi ile konuşma bozuklukları ortaya çıkabilir.
Beyin hasarları: Kaza, düşme gibi durumlarda konuşmadan sorumlu beyin bölgesinde beyin kanaması sonrası konuşma bozukluğu görülebilir. Afazinin en sık nedeni ise beyne pıhtı atması sonucu konuşma bozukluğudur, beynin konuşmadan sorumlu bölgelerine giden damarların tıkanması durumunda ani konuşma bozukluğu görülmesi çok yaygın bir durumdur.
Prematüre doğum öyküsü: Normal doğum vaktinden önce doğan bebeklerde motor gelişim normal vaktinde doğan bebeklere göre yavaş ve geridir. Prematüre bebeklerde gecikmiş konuşma bozuklukları görülme oranı daha yüksektir.
Dudak ve damak yarıkları: Yarık damak ve dudak hastası çocuklarda yumuşak damak konuşma sırasında yeterince hareket etmez ve ayrıca bu çocuklarda yumuşak damak burun ve ağız arasındaki boşluğu kapatacak kadar uzun olmadığı için konuşma bozuklukları görülmesi yaygındır.
Mental retardasyon (Zeka geriliği): Zeka geriliği olan çocuklarda diğer tüm motor becerilerle birlikte konuşma gelişimi de geri kalır.
Ayrıca ses tellerindeki polip ve nodüller başta olmak üzere ses telleri rahatsızlıkları konuşma bozukluğuna sebep olur. Gırtlak kanseri gibi kötü huylu hastalıklarda da konuşma bozuklukları meydana gelebilir.
Konuşma bozukluğunun tespit edilmesi kolaydır. Hasta öyküsü alınıp fizik muayeneye göre tanı konulabilir. Önemli nokta konuşma bozukluğuna neden olan altta yatan hastalıkların tespitidir.
Genetik tarama: Genetik anomaliler sebebiyle ortaya çıkan konuşma bozuklukları için genetik inceleme gerekir.
Radyolojik görüntüleme: Beyindeki hasara bağlı olup olmadığını anlamak için bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile beyindeki hasarın görüntülemesi sağlanır.
İşitme testi: Özellikle çocuklarda görülen konuşma bozukluklarının sebebi duyma problemleri olabilir. Bunun tespiti için işitme testi yapılmalıdır.
IQ testi: Konuşma bozukluğu olan çocuklarda zeka geriliğinden şüphe edildiği zaman IQ testi yapılmalıdır.
Konuşma bozukluğunun tedavisi dil ve konuşma terapisti eşliğinde düzenli terapi ile mümkündür. Terapist eşliğinde konuşma bozukluğu egzersizleri uygulanarak ağız, dil ve çene konuşmaya uyumlu hale getirilir. Konuşma organlarının çalıştırılması sağlanır.
Emme egzersizi: En basit şekliyle pipet kullanarak içecek içirilir. Terapist pipetin bir ucu ile meyve suyunu çeker, diğer ucu çocuğun ağzına uzatır ve pipetin içindeki meyve suyunu çekmesi sağlanır. Seviye artışında pipetin biraz daha yükseğe kaldırılarak emilmesi sağlanır. Çocuklara ağız şapırdatma, oh çok güzel gibi emme sonrası davranışların öğretilmesi de önemlidir.
Üfleme egzersizi: Başlangıç aşamasında derin nefes alıp vermeyi takiben üf püf seslerinin çıkarılması sağlanır. Çeşitli oyunlar haline getirilen egzersizler yapılabilir.
Çiğneme: Çocuğun bir yanağına bisküvi konarak çocuğun o bisküviyi dili ile alıp diğer yanağına alınması sağlanır. Ağız kapalı çiğneme alışkanlığı kazandırma çok zordur. Haşlanmış patates gibi yumuşak besinlerle düzenli çalışma gerektirir.
Dil egzersizleri:
Dudak hareketleri:
Konuşma Bozukluğu Tedavi Edilmezse
Çocuklarda Konuşma Bozukluğu
Konuşma Bozukluğu için Hangi Doktora Gidilir?
Çocuklarda dil gelişim basamaklarına uygun gelişim gösterip gösterilmediği sıkı takip edilmelidir.
Dil gelişim basamaklarına göre geride kalan çocukların önce Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanına onun uygun görmesi ile işitme ve konuşma yollarında sorun olup olmadığının tespiti için Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzmanına ve genetik hastalıklara bağlı olup olmadığının araştırılması için Çocuk Genetik Hastalıkları uzmanına gösterilmesi gerekir.
İşitme ve konuşma yollarında ve genetik olarak bir sorun yoksa beyinde bir sorun olup olmadığını araştırmak için Beyin ve Sinir Cerrahi uzmanı ile Nöroloji uzmanına görünmesi uygun olacaktır.
Yetişkinlerde ortaya çıkan konuşma bozukluğu ise genelde travma sonrası ortaya çıktığı için bir beyin ve sinir cerrahi uzmanına ve nöroloji uzmanına muayene olunması gerekmektedir.
Daha sonra doktorun uygun görmesi halinde durumun seviyesinin tespiti ve tedavi için dil ve konuşma terapistine yönlendirmesi uygun olacaktır.
Kekemelik bir konuşma bozukluğudur. Konuşmanın akıcılığı bozulmuştur. Kekeleyen kişi ne söylemek istediğini bilmekle beraber bunu söylemekte zorlanır. Konuşurken kelimelerde ve hecelerde takılırlar ve kelimeyi veya heceyi tekrarlar ve uzatırlar. Ya da sorunlu bir kelimeye veya sese ulaştıklarında konuşma sırasında duraklayabilirler.
Kekemelik çoğunlukla çocukluk döneminde başlar. Ancak bazen yetişkinlik dönemine kadar uzayan kronik bir durum haline gelebilir. Kekemelik yetişkinlik çağına kadar uzarsa kişinin benlik saygısı ve diğer insanlarla iletişimi üzerine olumsuz etkide bulunabilir. Kekemelik ayrıca iş performansını ve fırsatlarını olumsuz etkileyebilir ve tedavi yüksek bir finansal maliyete neden olabilir.
Kekemelik çocuklarda en sık 2- 6 yaş arasında dil gelişim sürecinde ortaya çıkmaktadır. Genel olarak çocukların % 5-10’ unda hayatlarının bir döneminde kısa yada uzun süreli kekemelik görülebilmektedir. Erkek çocukların kekemelik olasılığı kızlara göre 2 ila 3 kat daha fazladır ve yaşlandıkça bu cinsiyet farkı artar; kekelemeye devam eden erkek çocukların sayısı kızların sayısının üç ila dört katıdır. Çocukların yaklaşık yüzde 75’i kekemelikten kurtulur. Kekemelemeye devam eden kalan yüzde 25’lik kesim için kekemelik yaşam boyu süren bir iletişim bozukluğu olarak devam edebilir.
Normal Konuşma Nasıl Oluşur?
Konuşma sesleri, nefes alma, fonasyon (ses üretimi) ve artikülasyon (boğaz, damak, dil ve dudakların hareketi) içeren bir dizi kesin olarak koordine edilmiş kas hareketi sonucu ortaya çıkar. Kas hareketleri beyin tarafından kontrol edilir. Konuşmaya işitme eşlik eder.
Kekemelik Neden Olur?
Kekemeliğin nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Kekemelik genellikle nörolojik ve gelişimsel olarak sınıflandırılır:
Gelişimsel kekemelik: Gelişimsel kekemelik, küçük çocuklarda dil gelişiminin başlangıcında henüz konuşmaya yeni başladıkları dönemde ortaya çıkar. En yaygın kekemelik şeklidir. Gelişimsel kekemeliğin pek çok faktörden beslendiği düşünülmektedir. Beyin görüntüleme çalışmalarında kekeleyenlerde, kekeme olmayan yaşıtlarına kıyasla tutarlı belirgin farklılıklar olduğu görülmüştür. Gelişimsel kekemelik aynı ailede başka kişilerde de olabilir, yapılan araştırmalar genetik faktörlerin kekemeliğin ortaya çıkmasına neden olduğunu göstermektedir.
Nörolojik kekemelik: Nörojenik kekemelik, beyin fonksiyonlarını bozan inme, kafa travması veya beyin yaralanmaları gibi olaylardan sonra ortaya çıkabilir. Beyin yaralanmalarında, beyin konuşma üzerine aktif bölgeleri koordine edemez.
Psikojenik kekemelik: Duygusal travma sonrası gelişebilir. Özellikle çocuklarda ani yaşanılan yakınlarının ölümü veya cinsel istismar gibi travmalar kekemeliği başlatabilir.
Kekemelik Belirtileri Nelerdir?
Kekemeler stresli, yorgun veya heyecanlı olduklarında daha fazla kekelerler. Acele etmek ve baskı altında hissetmek kekemeliği artırır. Bir grubun önünde veya telefonla konuşmak kekeme insanlar için çok zordur. Kekemeler kendi kendilerine konuşurken veya şarkı söylerken daha rahattırlar.
Kekemelik İçin Risk Faktörleri Nelerdir?
Kendine güvensizlik
Kekemeliğin Teşhis ve Tedavisi Nasıl Yapılır?
Çocuğunda veya kendisinde kekemelik olan kişilerin aklındaki en büyük soru “Kekemelik nasıl geçer?’’ sorusudur. Kekemelik sıklıkla ebeveynler ve öğretmenler tarafından fark edilir. Bir çocuk hekimi ve çocuk psikiyatrisinin değerlendirmesinden sonra konuşma terapistine yönlendirilir.
Kekemelik tedavi yöntemleri:
Kekeme çocuk ve yetişkinlerin tedavisi için farklı yaklaşımlar mevcuttur. Genellikle tedavi yöntemi kişiye özel belirlenir. Bir kişi için faydalı olan terapi yöntemi diğer kişide etkili olmayabilir.
Tedavi tüm kekemeliği ortadan kaldırmasa bile konuşma akıcılığı gelişebilir, kişinin etkili iletişim kurması sağlanır ve okul, iş ve sosyal aktivitelerde başarılı olması sağlanır.
Erken tedavi kekemeliğin bir yaşam boyu sürecek problem haline gelmesini önleyebilir. Kullanılan yöntemlerle çocuklarda konuşma akıcılığının sağlanması ve çocuğun iletişime açık hale getirilmesi hedeflenir. Doktorlar genellikle bir çocuğun 3 ila 6 aydır kekemeliği varsa, kekemelikle ilişkili mücadele davranışları sergiliyorsa veya ailesinde kekemelik veya buna bağlı iletişim bozuklukları öyküsü varsa mutlaka değerlendirilmesini önerir. Genel olarak klinisyenler kekemelik terapisinde elde edilen başarıyı ölçmek için çocuğun 3-4 ayda bir değerlendirilmesini önermektedir. Kekemelik tedavisinde kullanılan başlıca tedavi yöntemleri şunlardır:
Konuşma terapisi: Bu tedavi ile kişinin konuşmayı yavaşlatması ve kekelediğini farketmesi hedeflenir. Terapi ile başlangıçta çok yavaş olan konuşma daha sonra daha akıcı ve doğal şekle dönüşebilir.
Elektronik aletler: Konuşma akıcılığını artırmak için değişik elektronik aletler mevcuttur. Seçilecek elektronik aleti terapist belirler.
Bilişsel terapi: Kekemeliğin neden olduğu stres, kaygı ve özgüven sorunlarını çözmeyi hedefler. Aynı zamanda kekemeliği kötüleştiren düşünce biçimini değiştirmeye çalışır.
Ebeveyn-çocuk ilişkisi: Kekeme çocuğa davranış biçimi hakkında ebeveynlere eğitim verilir. Kekemelik tedavisinde kişinin yakın çevresinin etkisi çok büyüktür.
İlaç tedavisi: Kekemeliğin tedavisi için onaylanmış herhangi bir ilaç yoktur. Ancak epilepsi, depresyon ve anksiyete tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar denenmektedir. Bu ilaçların uzun kullanımda pek çok yan etkisi vardır.
Dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılar, kekemeliğin erken teşhisini ve tedavisini iyileştirmenin ve nedenlerini belirlemenin yollarını araştırıyor.
Kekeme Çocuğun Ailesi Nasıl Davranmalı?
Çocuklarda kekemelik varsa:
– Çocuğunuzun rahatça konuşması için gerekli ev ortamını sağlayın. Çocuk heyecanlı ve çok şey konuşmak istiyorsa ona zaman ayırın.
– Çocuk konuşurken onu dikkatlice dinleyin sözünü kesmeyin.
– Çocukla konuşurken acele etmeyin, çocuk üzerinde zaman baskısı yaratmayın.
– Sabırsızlık gösterip çocuğun kelimelerini tamamlamayın. Çocuğunuza onu dinlemek için yeterli zamanınız olduğu hissiyatını verin.
– Çocuğa durumunun yaşanabilir bir durum olduğunu ve aksaklıkların düzelebileceğini anlatın.
– Kekemelik sorunu olan çocuklar stres ve kaygı yaşarlar, elinizden geldiğince onu rahatlatmaya çalışın.
Ses ve konuşma bozuklukları iş hayatında ve sosyal yaşamda etkili ve güzel konuşmayı olumsuz yönde etkileyen önemli problemlerin başında gelmektedir. Ses ve konuşma bozukluğunun nedenleri çözülmezse kişinin eğitim ve iş hayatında mutlu olması kolay olmayacaktır.
Günümüzde yaşadığı kekemelik sorunu yüzünden iş başvurularına gidemeyen ve olumlu yanıt alamayan birçok kişi bulunmaktadır. Bu nedenle ses ve konuşma bozukluğu olan kişiler mutlaka tedavi olmalıdır. Peki, ses ve konuşma bozuklukları nelerdir? Ses ve konuşma bozuklukları nasıl düzelir? Yakından bakalım…
Ses ve konuşma bozuklukları tedavisi her sorun için farklı şekilde uygulanır.
Bu konuşma bozukluğu daha çok çocuklarda meydana gelmektedir. Çocuğun diğer yaşıtlarına göre konuşmada geri kalmasıdır. Sesleri üretecek fiziksel beceriye sahip olmasına rağmen, yeterli dil bilgisine sahip olmaması durumudur. Çocuğun yaşı uygun olmasına rağmen dilbilgisi açısından yeterli gelişim gösterememektedir. Bu sorun terapilerle tedavi edilerek, konuşma becerisi arttırabilir.
Ses ve konuşma bozukluklarından biri de dudak-damak yarığından dolayı yaşanan sorundur. Damak yarığı; sert, yumuşak, diş, dudak, burun gibi yapılardan birinin yapısal olarak bozuk olmasıdır. Bu sorun hem ses bozukluğuna hem de konuşma bozukluğuna neden olur. Kişi bu organları kullanamayacağı için artikülasyonda zorluk yaşar. Bu sorunu yaşayan çocuklara terapi uygulanarak dil gelişimi sağlanır ve artikülasyon beceresi güçlendirilir.
Ses ve konuşma bozuklukları içinde yaşanan diğer bir problemde işitme kaybından dolayı yaşanan konuşma ve ses bozukluğudur. İşitme kaybı yaşayan kişiler konuşma sırasında gecikmelere nedene olacağı gibi yetersiz kalırlar. Bu kişilere uygun odyolojik tedaviler uygulanır, işitme cihazı, koklear impant…vb destekler sağlanır. Böylece işitme kaybı ortadan kaldırılarak kişinin ses ve konuşma sorunu dil ve konuşma becerileri terapisiyle çözülür.
Kekemelik günümüzde yaşanan önemli konuşma bozuklukları içinde yer alır. Konuşmanın doğal akışının, ritminin sürekli kesintiye uğramasıdır. Ses ve hecelerin sürekli aynı şekilde tekrarlanmasıdır. Arada sessizleşip, durmasıdır. Bu soruna günümüzde terapilerle ve diksiyon eğitimiyle çözüm sunulmaktadır.
Ses ve konuşma bozuklukları içinde motor konuşma bozukluğu en çok rastlanan bozukluktur. Kişi konuşma sırasında fonasyon, rezonans, solunum, artikülasyon sorunu yaşar. Apraksi, dizartri olmak üzere iki çeşit motor konuşma bozukluğu vardır. Yapılan terapilerle kişilere konuşmalarında anlaşılır olmaları için dil becerileri geliştirilir.
Bu ses bozukluğu için artikülasyon ya da harfleri söylememe bozukluğu da denilebilir. Bu bozukluk kişinin kelimeleri yanlış ve eksik bir şekilde seslendirmesine neden olur. Artikülasyonu sağlayan dil, dudak…vb organlardır. Bu organlar yanlış kullanıldığı zamanlarda artikülasyon bozukluğu ortaya çıkar. Örneğin elma yerine eyma, kalem yerine talem şeklinde telaffuz eder. Kişi sürekli olarak aynı hataları yapar. Örneğin dilinin kısa olmasından dolayı -r sesini -y veya -l olarak söyler. Bu harflerin olduğu kelimeleri yanlış aktarır.
Sesbilgisel bozukluğu yaşayan kişi konuşma seslerini dilgisine uygun olarak kullanamaz. Buna aynı zamanda fonolojik bozuklukta denir. Bu sorunu yaşayan kişiler hecelerin yerlerini değiştirir. Bir konuşma sesi yerine başka bir konuşma sesi ekleyebilir.
Ses ve konuşma bozuklukları içinde afazi bozukluğu da yer alır. Genellikle inme veya kafa travması sonucunda ortaya çıkar. Beynin konuşma yetisini yitirmesi sonucu kişi dil bozukluğu yaşar. Kişi konuşulanı anlama, okuma-yazma, tekrarlama ve adlandırma gibi becerileri gerçekleştiremez.
Yukarıda aktardığımız ses ve konuşma bozuklukları ses ve konuşma terapisiyle özel rehabilitasyon merkezlerinde ve hastanelerde tedavi edilebilmektedir. Bunun yanı sıra diksiyon eğitimi veren kurslarda da konuşma ve ses bozukluğunu giderecek dersler verilmektedir.
Peki, ses ve konuşma bozuklukları nasıl düzelir? Kısaca değinelim.
Yüksek sesle kitap okuyarak hem kendi sesinizi duyacak hem de kelimeleri doğru ya da yanlış seslendirdiğinizi öğrenin.
Telaffuz etmekte zorlandığınız kelimeleri sık sık tekrar edin.
Ayna karşısında kalem egzersizi yaparak ağız ve dil kaslarını güçlendirin. Bu egzersiz artikülasyonunuzu güçlendirecektir.
Afazi; Beynin dil ve konuşmadan sorumlu bölgelerinin tümüne ya da bir kısmına görülen fiziksel hasar veya felç sonucu ortaya çıkan dil ve konuşma bozukluğudur.
Başlıca belirtileri;
Konuşmada garip ve uygun olmayan kelimeler kullanma olarak sıralanabilir.
Afazi Çeşitleri Nelerdir?
Tutuk Afazi: Bu tür afazinin görüldüğü kişiler ne demek istediğini bilir ancak fikirlerini söylemede ve başkalarıyla iletişim kurmada zorluk yaşar. “Dilimin ucunda, ama bir türlü söyleyemiyorum.” Tabiri bu tür için kullanılır. Tutukluk hem yazılı hem de sözlü iletişimde görülmektedir.
Akıcı Afazi: Bu tür afazinin görüldüğü kişiler sağlıklı işitmesine ve okuyabilmesine rağmen anlamlandırmada güçlükler yaşar. Çoğunlukla nasıl ve nerede kullanıldığına bakmaksızın kelimeleri sadece gerçek anlamlarıyla algılarlar. Akıcı bir konuşma mevcut fakat anlamlı üretim oldukça kısıtlıdır.
Anomik Afazi (akıcı): Bu hastalar akıcı ve anlaşılır konuşurlar fakat adlandırma da güçlük yaşarlar. Algılamada sorun yaşamamalarına rağmen nesneleri adlandıramaz ya da kullanmak istedikleri kelimeyi hatırlamakta güçlük yaşarlar. Arıca sözlü ve yazılı anlatımda da güçlük çekerler.
Global Afazi: Afazinin en şiddetli türüdür. Genellikle kişi felç geçirdikten hemen sonra görülür. Bu tür afazinin görüldüğü kişiler konuşma ve anlama güçlüğü çekmelerinin yansıra okuma ve yazma becerilerini de yitirirler.
Progresif Afazi: Nadir görülen bir afazi türü olan progresif afazide kişiler konuşma, okuma, yazma ve anlama becerilerini yavaş yavaş kaybederler. Hastalar el işaretleri ya da mimik gibi alternatif iletişim yollarını kullanmayı tercih etmeye başlarlar.
Afazi, hafif ya da şiddetli görülebilir. Hafif afazi görülen kişiler konuşup sohbet edebilir ancak kelimeleri bulmada ya da karmaşık konuşmaları anlamada güçlük çekebilirler. Şiddetli afazi ise kişinin iletişim kabiliyetini büyük ölçüde etkilemekte, hastalar etkili iletişim kurmada ya da konuşulanı anlamada ciddi ölçüde güçlükler yaşar.
Felç, beyin hasarı ya da tümör sonrasında afazi görülme olasılığı oldukça yüksektir. Nörolojik muayene sonrası afazik durum tanımlanabilir. Süreçte dil ve konuşma becerilerinin değerlendirilmesi sonucu tanı kesinleştirilir.
Tedavi belli başlı faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir:
Afazili bireylerde dil ve konuşma terapisi uygulamaları belirtilerin hafiflemesine yardımcı olmaktadır. Terapilerde hastaların konuşma ve iletişim becerilerini geliştirmeye yardımcı müdahale teknikleri kullanılarak, iletişim rehabilitasyonu hedeflenmektedir. Terapiler bilişsel iyileşme hedefli pek çok dil ve konuşma üretimi aktivitelerini içermektedir. Uygulanan teknikler ile hastaların tekrar sağlıklı iletişim kurabilecek dil ve konuşma yetilerini kazanımları amaçlanmaktadır.
Konuşma kaslarında ve bu kasların hareketini kontrol eden sinirlerde meydana gelen hasarlanmalar sonucu kişinin sesletiminde bozulmalar meydana gelmesidir. Sesletim, sözcüklerin dilin yapısına uygun olarak vurgulanması, uzatılması, gerekli yükseklikte ses ile telaffuz edilmesidir.
Dizartri sorunu yaşayan kişilerin konuşmalarında duygularını ifade edecek vurgular, ses değişiklikleri ve ünlemler bulunmaz. İlerleyen durumlarda konuşma tamamen bozulup anlamsızlaşabilir.
Dizartri, pek çok sinir ve kas hastalığının bir bulgusu olabilmektedir. Dizartri sorununa ilk yaklaşım soruna sebep olan hastalığın düzeltilmesidir. Ancak günümüzde, dizartriye sebep olan sinir ve kas hastalıklarından büyük bir kısmının tedavisi mümkün değildir. Bu durumda yapılması gereken kişinin sahip olduğu sağlık sorununun bulunarak, bu sağlık sorununun sebep olduğu rahatsızlıkların kontrol altına alınmasıdır. Bu hastalıkların tam tedavisi mümkün olmasa bile erken teşhis edilmeleri halinde ilerlemelerini yavaşlatacak yöntemler bulunmaktadır.
Dizartri, sebebine göre yedi farklı kategoriye ayrılmaktadır. Dizartrinin sebebinin ve kategorisinin bilinmesi, durumun gelişiminin öngörülmesinde ve uygun tedavinin planlanmasında önem arz etmektedir.
Spastik Dizartri
Spastik dizartri, beynin ön lobunda yer alan, istemli hareketleri başlatan sinir hücrelerinin hasarlanmasıyla ortaya çıkar. Bu durumda kişinin konuşması yavaşlar ve kişi için yorucu hale gelir. Ses boğuktur. Kelime vurguları yapılamadığı için kelimeleri birbirinden ayırmak mümkün olmayabilir ve konuşma anlamsızlaşır.
Spastik dizartri ile birlikte, kişide çeşitli sorunların görülme ihtimali yükselmektedir. İstemli hareketi başlatan sinir sistemi bölümünde hasarlanan tek alan konuşmayı ilgilendiren sinir hücrelerinin bulunduğu alan olmayabilir. Bu bölgedeki diğer sinir hücrelerinin de hasarlanmasıyla, kol ve bacaklarda güçsüzlük hatta felç ortaya çıkabilir. Kişinin istemli hareketlerini kontrol eden sinirlerinde hasar oluşması, kişilerin ani duygusal tepkiler vermesine, gülme ve ağlama atakları geçirmesine sebep olabilir. Ses tellerinin ve boğazda yer alan diğer kasların kontrolünü sağlayan sinirlerin zedelenmesi, kişide yutma güçlükleri ortaya çıkmasına sebep olabilir.
Tek Taraflı Üst Motor Nöron Dizartrisi
Üst motor nöron, hareketi kontrol eden ilk sinir hücresidir. Beynin ön lobundan başlar ve beyin sapı veya omurilikte yer alan ikinci sinir hücresinin yakınında sonlanır. Vücudumuzun sağındaki ve solundaki kasları kontrol eden sinir hücreleri farklıdır. Sağ tarafta yer alan motor nöronun etkilenmesi halinde vücudun sol tarafındaki kasların kontrolünde zayıflık görülecektir. Bu durumun spastik dizartriden farkı, hasarın tek taraflı görülmesidir.
Kişinin hareket için yardım alması gerekir. Etkilenen alana bağlı olarak kişinin çeşitli kaslarında felç görülebilir. Ancak motor nöron hasarı tek taraflı olduğu için felç yalnızca sol ve yalnızca sağ taraftaki kaslarda görülür, her iki bacağın veya her iki kolun hareket yetisini kaybetmesi beklenmez.
Üst motor nöron hasarında kişinin konuşması ile ilişkili kaslarında da tek taraflı hasar görülebilir. Tek taraflı üst motor nöron hasarına bağlı dizartride konuşma, kasların tek taraflı etkilenmesine bağlı olarak genellikle diğer dizartri türlerine göre daha düzgündür.
Ataksik Dizartri
Ataksi, harekette koordinasyon bozuklukları görülmesi durumuna verilen addır. Hareketin düzenlenmesi beyincikte gerçekleşmektedir. Beyincikte veya beyincik ile beynin diğer bölgeleri arasındaki bağlantılarda ortaya çıkan bozukluklar ataksik dizartriye sebep olabilir.
Hipokinetik Dizartri
Hipokinezi, harekette azalma demektir. Hipokinetik dizartri görülen kişilerde genellikle hareketler azalmış ve yavaşlamıştır. Hipokinetik dizartrinin en önemli sebebi Parkinson hastalığıdır. Parkinson hastalığı,orta beyindeyer alan dopamin salgılayan sinir hücrelerinin hasarlanması ve sinir sisteminde yeterli dopaminin bulunmaması ile ortaya çıkmaktadır.
Orta beyinden salgılanan dopamin, kişinin hareket yeteneğini etkilemektedir. Dopaminin azalmasıyla kişinin hareketleri yavaşlamakta, buna bağlı olarak konuşma sırasında gerekli ağız hareketlerini yapmasında sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Hiperkinetik Dizartri
Hiperkinezi, harekette artma demektir. Hiperkinezik dizartri, genellikle kişinin istemli hareketlerini kontrol eden bir bölge olan bazal ganglianın etkilenmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bazal ganglianın etkilenmesi, kişide dizartri ile beraber duruş ve hareket bozukluklarına yol açar. Kişide kasların istemsizce kasılması ile istemsiz hareketler görülebilir.
Flasid Dizartri
Flasid dizartri, alt motor nörondan kaynaklanmaktadır. Alt motor nöron, hareketi başlatan ilk sinir hücresinin ateşleyerek etkinleştirdiği sinir hücresidir ve hareketi gerçekleştirecek kasta sonlanır. Alt motor nöronlarda hasarlanma, kişide flask denilen, kasların kasılamadığı ve etkilenen kasın pelteleştiği bir durum oluşturur. Çene, dil, ses telleri, diyafram, göğüs, dudaklar ve damak gibi ses oluşumunu etkileyen bölgelere ulaşan sinirlerin hasarlanması kişide dizartriye yol açar.
Sinir hücrelerinde görülen hasarın ses oluşumu dışında, kişinin farklı fiziksel yeteneklerini de kısıtlaması yüksek bir ihtimaldir. Bu durum, kişinin tedavi sürecini zorlaştırabilir, konuşmasının tamamen anlaşılmaz olması durumunda işaret dili kullanmasını engelleyebilir, diğer sağlık sorunları ile ilgilenilmesi sırasında dizartri ile ilgilenilmesini geciktirebilir.
Karma Dizartri
Kişide ileri derecede ve farklı bölgeleri etkileyen sinir hasarının görülmesi, farklı dizartri türlerinin aynı kişide ortaya çıkmasına sebep olabilir. Amyotrofik lateral skleroz ve multiple skleroz bu duruma en sık sebep olan hastalıklardır. Bu hastalıklar farklı sinir hücrelerine zarar vererek aynı kişide farklı sebeplerle dizartri gelişmesine sebep olabilirler. Hastalığın başlarında dizartri tiplerinden yalnızca biri görülmekteyken ilerlemesi ile farklı sinirlerin hasarlanması farklı tip dizartri durumlarının kişide ortaya çıkmasına sebep olur.
Afazi: Konuşma yitimi. Kişinin ses çıkarması mümkünken, gelişen sinir sistemi hasarı sebebiyle anlamlı konuşması mümkün olmaz.
Apraksi: Hareket yitimi. Kişinin vücudunda etkilenen kaslara göre alt türlere ayrılır.
Hedefe yönelik tremor: Tremor, kişinin vücudunda görülen titremelerdir. En sık el parmaklarının ucunda görülür. Ataksik dizartride görülen tremor, parmak-burun egzersizi sırasında, parmağın bir hedefe ve buruna götürülmesi ile ortaya çıkar. Ayrıca günlük hayatta, kişinin otururken titremeyen eli, kahve bardağına uzandığında titremeye başlıyor olabilir. Titremenin durgun halde olmaması ancak el bir hedefe ulaşmak için hareket ederken görülmesi sebebiyle bu duruma hedefe yönelik tremor adı verilmektedir.
Atetoz: İstemsiz olarak ortaya çıkan, genelde parmak ve kollarda kıvrılıcı, bükülücü, yavaş hareketler
Gevşek Felç: Kaslar, onları harekete geçirecek sinirsel uyarılardan mahrum kalımca flask (peltemsi) bir hale geçer, yumuşar ve hareket edemez.
Görülen belirtilerin tek bir dizartri türünün altında açıklanamadığı durumlara karma dizartri denmektedir. Karma dizartri, birden çok mekanizmaya bağlı olarak ortaya çıkmaktadır, bu sebeple belirtiler birbiri ile ilişkisiz hatta zıt oluşabilir. Bu durumda belirtiler ve hastanın genel sağlığı genellikle daha kötüdür.
Dizartri, sinir sisteminin hasarlanması ile ortaya çıkan sesletim bozukluğudur. Ortaya çıkma mekanizmasına göre yedi farklı kategori altında incelenmektedir. Farklı hastalıklar ve sağlık sorunları bu mekanizmalardan herhangi birini tetikleyerek kişide dizartri görülmesine sebep olabilmektedir.
Özellikle kafatası ve beyin zarının etkilenmediği güçlü kafa travmaları, daha ağır travmalarda kişinin yaşadığı diğer sorunlar dizartrinin fark edilmesini engelleyebilir.
Hafif ve orta şiddette kafa travmaları
Özellikle kafatası ve beyin zarının etkilenmediği güçlü kafa travmalarında beyinciğin ve beyincik ile beynin diğer bölgeleri arasındaki bağlantıların zedelenmesi. Daha ağır travmalarda kişinin yaşadığı diğer sorunlar dizartrinin fark edilmesini engelleyebilir.
İlaç, madde ve aşırı alkol kullanımı kişide farklı dizartri türlerine sebep olabilen durumlardır. Dizartri sorunu yaşayan kişinin öncelikle ilaçları ve alışkanlıklarının dizartriye sebep olma ihtimali değerlendirilmelidir.
Dizartri belirtileri gösteren kişiler, mümkünse öncelikle dil ve konuşma terapisti tarafından değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme, kişinin hangi dizartri türünü yaşadığının anlaşılmasını ve kişinin yaşadığı sorunun boyutunun netleştirilmesini sağlar. Durumun altında yatan sinir sistemi hasarının değerlendirilmesi nöroloji kliniklerinde gerçekleştirilir. Nöroloji kliniğinde, kişinin sinir sistemi öncelikle fizik muayene ile değerlendirilir. Elde edilen bulgulara göre kişiye çeşitli tanı testleri uygulanabilmektedir.
Görüntüleme teknikleri: Manyetik rezonans görüntüleme, bilgisayarlı tomografi
Elektroensefalogram (EEG): Beyin dalgalarının ölçülmesi, beyin etkinliğinin değerlendirilmesi
Elektromiyogram (EMG): Kasların sinirsel uyarımlarının ölçülmesi
Kan ve İdrar Tetkiki: Enfeksiyon ve iltihaplara bağlı dizartride, duruma sebep olan mikroorganizmalar kan veya idrarda bulunabilir.
Sinir İletim Çalışmaları: Kasları uyaran sinirlerdeki sinyalin şiddetinin ve hızının ölçülmesi
Lumbar Ponksiyon: Kişinin belinden bir iğne aracılığı ile girilerek omuriliğin içerisinde bulunduğu zarların arasından bir miktar beyin omurilik sıvısı alınmasıdır. Özellikle enfeksiyonda, etkenin kanda bulunmadığı durumlarda enfeksiyon sebebinin araştırılmasında kullanılmaktadır.
Beyin Biyopsisi: Nadir durumlarda, çeşitli hastalıkların teşhisi ancak biyopsi alınmasıyla mümkün olabilir. Ayrıca beyin tümörlerinin incelenmesi ve kötü huylu tümörlerde kanser türünün tespit edilmesi için tümör biyopsileri yapılmaktadır.
Nörofizyolojik Test: Dizartriye sebep olan sinir sistemi bozuklukları kişide farklı beyin bölgelerini de etkileyerek bilişsel işlev kapasitesini azaltmış olabilir. Nörofizyolojik testler, kişide afazi ve apraksi gibi sinir sistemi ile ilişkili farklı sorunların ortaya çıkarılmasını sağlar ve sebebin bulunmasına yardımcı olur.
Dizartri tedavisi, dizartrinin altında yatan sebebe ve durumun ciddiyetine göre değişiklik göstermektedir. Kişiye uygulanan başka bir tedavinin dizartriye sebep olması durumunda, dizartriye sebep olan tedavinin değiştirilmesi gerekir. Çeşitli ilaçlar dizartriye sebep olabilmektedir, bu sebeple uzmana başvuran kişilerin kullandıkları ilaçları ve alışkanlıklarını açıkça belirtmesi gerekir. Dizartri sorunun altında yatan sebebin tam olarak çözülemediği durumlarda kişinin konuşmasının iyileştirilmesi için dil ve konuşma terapisi uygulanabilmektedir.
Dil ve konuşma terapisi, kişinin sorunlarına göre özel olarak ayarlanmaktadır. Dil ve konuşma terapisi alan kişi haftada en az iki seans dil ve konuşma terapisti ile çalışmalıdır. Terapide kişiye oral motor egzersizler yaptırılır. Konuşma egzersizlerinin başarısız olduğu durumlarda konuşmayı içermeyen ağız ve dudak egzersizleri denenmektedir.
Yapılan egzersizler ağızda çene, dil, dudak hareketlerini kapsar. Konuşma egzersizlerinde konuşmayı sağlayan, ses tellerini ve nefesi düzenleyen diğer kaslar üzerinde de çalışılır. Dizartrinin şiddetli olduğu, ciddi sağlık sorunlarında; dil ve konuşma terapisi fayda sağlamayabilir. Bu durumda kişinin işaret dili öğrenmesi ve alfabe tahtası kullanması gibi farklı yöntemler denenebilir.
Dizartri sorunu yaşayan kişilerde konuşmanın tamamen sağlıklı hale getirilmesi mümkün olmayabilir. Ancak dizartri yaşan kişiler mutlaka durumu ciddiye alarak uzman sağlıkçılara başvurmalıdır. Dizartrinin sebebi kişinin genel sağlığını büyük ölçüde etkileyecek bir sorun olabilir. Özellikle ani başlayan dizartri durumunda mutlaka hızlı bir şekilde acil kliniklerine başvurulmalıdır.
Dizartri sorunu yaşayan kişi ciddi iletişim güçlükleri çekebilir. Bu durum sosyal izolasyona ve depresyona yol açabilmektedir. Konuşma bozuklukları kişinin psikolog görüşmelerini, ailesi ve arkadaşlarıyla dertleşmesini de engelleyebilir. Bu sebeple kişinin konuşmasının olabildiğince hızlı iyileştirilmesi ve tam düzelmenin mümkün olmadığı durumlarda sosyal hayata yardımcı olacak işaret dili öğrenilmesi önemlidir.
Dizartri sorunun tam tedavisi mümkün olmadığında, kişinin sosyal hayatının iyileştirilmesi için çeşitli yöntemler uygulanabilir. Kişinin hareketlerini kontrol etmekte zorluk yaşaması sebebiyle işaret dili ile iletişim de zorlaşabilmektedir. Bu durumda kişinin alfabe tahtası kullanması günlük hayatına yardımcı olabilir. Söylemek istediği sözcüklerin ilk harflerini bu tahtadan işaret etmesi durumunda bile konuşma çok daha anlaşılır hale gelebilmektedir.
Küçük yaşlarda dizartri sorunu yaşayan çocuklar, iletişim kuramadıkları için psikolojik gelişimleri olumsuz etkilenebilmektedir. Aile ve arkadaşlarıyla güçlü bağlar kurması zorlaşmaktadır. Ayrıca normal okullarda bu çocukların öğrenim görmesi öğrenme güçlüklerine sebep olabilir, çünkü öğretmenlerin ders sırasında öğrencinin konuyu anladığına dair yeterli geri bildirim alması mümkün olmamaktadır. Bu sebeple küçük yaşlarda dizartri sorunu yaşayan kişilerin sosyal hayatlarının ve eğitimlerinin özel olarak desteklenmesi gerekmektedir.
Dizartri, kişinin istemli olarak konuşmaması anlamına gelmemektedir. Dizartri, sinir sistemi hastalık ve bozukluklarından kaynaklanan bir sağlık sorunudur. Durumun psikolojik olduğunun düşünülmesi, kişinin uzman desteği almasını önleyebilir.